Bilirkişi Prof. Dr. Neumann mahkemede dinlenmesi sırasında Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink’in 2007 yılında İstanbul’da öldürülmesiyle ilgili olarak, emniyet makamlarının bir kısmının Hrant Dink’e yönelik cinayet planlarını başından itibaren bildiklerini, hatta bu kişilerin olaya bizzat karışmış olabileceklerini, ancak ayrıntıların bilinmediğini beyan etmiştir.

Bilirkişinin verdiği bu bilgilere ek olarak, emniyet müdürlüklerinde çalışmış olan ve bugün toplum tarafından tanınan polis memurlarının Hrant Dink’e yönelik cinayet planlarından haberdar oldukları ve yalnızca Hrant Dink’i bundan haberdar etmemek ve onu korumamakla kalmayıp cinayetin işlenişini dahi izledikleri ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Hrant Dink’in öldürülmesi nedeniyle açılan idari davalar ve ceza davalarında bu olayla ilgili sistematik olarak sahte resmi belge üretildiği, resmi belgelerin bozulduğu, gizlendiği ve içeriği gerçek olmayan belgelerin düzenlendiği görülmüştür ki bilirkişi bu konuya dair bir açıklamada bulunmamıştır. 

I.

Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülmesiyle ilgili olarak bilirkişi Prof. Dr. Neumann’ın beyan ettiklerinin haricinde var olan bilgilere ve cinayetin ardından açılan ceza davalarında ortaya çıkan bilgilere dair – yürütülen dava için önemleri nedeniyle- delillerin toplanması talep edilmektedir çünkü; 


-bu bilgiler Türk soruşturma makamlarının 2007 yılında sahte delil ürettiklerine, bu yöntemin yaygın olarak kullanılıp yöneticiler tarafından üstünün örtüldüğüne hatta bunu yapanların bizzat onlar olduğuna dair sonuçların çıkarılmasını mümkün kılmaktadırlar,

-polis teşkilatları arasındaki bilgi alışverişi çerçevesinde Federal Kriminal Dairesi’nin muhatabı olan Türk polis memurlarına isnat edilen görevini kötüye kullanma, sahte delil üretme, belgeleri bozma ve gizleme ve hatta ihmali davranışla adam öldürme suçlarının boyutunun büyüklüğüne dair sonuçların çıkarılmasını mümkün kılmaktadırlar, 
– Alperen Ocakları’nın ve üyelerinin 2006/2007 yıllarındaki hedefleri ve emellerine, yani Alperen Ocakları mensuplarınınHrant Dink’in öldürülmesinde ortak sorumluluğa sahip oldukları ve bu cinayetin derneğin ideolojisiyle uyum içinde olduğuna dair sonuçların çıkarılmasını mümkün kılmaktadırlar, 

– ve sonuç olarak Türk devletinin 2006/2007 yıllarındaki karakteristik özelliklerine dair yani farklı emniyet makamlarında çalışan büyük bir polis memur grubunun kasten bu cinayeti önlememekle kalmayıp hatta bazılarının cinayetin işlenmesine aktif olarak eşlik ettiklerine dair sonuçların çıkarılmasını mümkün kılmaktadırlar. 

Sahte delillerin üretilmesi konusu yürütülen bu dava bakımından önemlidir çünkü; Türkiye’de yürütülen ceza davalarından alınan belgelerin (bkz. özellikle de 29.01.2018 tarihli duruşmada okunan belgeler) ve adli yardımlaşma çerçevesinde elde edilen belgelerin bu davada ikamesi gerçekleşmiştir ve Emniyet GenelMüdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın üzerinde tarih olmayan ve daha öncesinden No. 16 SLL1 (dosya I cilt. 2.2.3 sf. 257, 258 ve devamı) olarak adlandırılan bir belgesi mevcuttur. Yeşilçalı’nın savunması bu konuya daha öncesinde bilirkişi Prof. Dr. Neumann’ın 12 Ekim 2018 tarihli duruşmada dinlenmesiyle ilgili olarak (tutanak eki 134.2) CMK’nın 257’inci maddesi 2’inci fıkrası uyarınca verdiği beyanla ve sözde 8. Parti Konferansı kararlarının (tutanak eki 27.5) delil değerlendirmesine dair itirazında dikkat çekmiştir. Aynı zamanda Büyükavcı’nın savunması da eski 16 SLL1 No.lu (bkz. tutanak ekleri 35.3 ve 49.4) belgeyle ilgili yaptıkları itirazlarında buna dikkat çekmişlerdir. Federal Kriminal Dairesi’nin muhatap olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki şahısların ihmali davranışla adam öldürme, sahte delil üretme ve görevi kötüye kullanma gibi cezaya tabii davranışları; polis teşkilatları arasındaki bilgi alışverişi sonucu elde edilen bilgilerin dava dosyasında (bunlara dair herhangi bir kayıt bulunmaksızın) yürüyen bu davaya akmaları ve soruşturmaya dair stratejik kararları ve somut soruşturma tedbirlerini etkilemeleri nedeniyle önemlidir. Bu anlamda hala karara bağlanmamış olan 5 Mayıs 2017 tarihli dilekçelerde (ek 51.8 ve 51.9.) CMK’nın 257’inci maddesi 2’inci fıkrası uyarınca EKHK Vogel’in dinlenmesine (tutanak eki 51.7) atıfta bulunulmaktadır. Bu dilekçelerde talep edilen dosyalar celp edildiğinde hangi soruşturma tedbirlerinin ve ikame edilen hangi bilgilerin polis teşkilatları arasında gerçekleşen bilgi alışverişi aracılığıyla yönlendirilmiş veya bu yolla edinilmiş olduğu açığa çıkacaktır. Bu bağlamda talep edilen delillerin toplanması önemlidir. Delillerin toplanması, bilgilerin ve soruşturma tedbirlerinin değerlendirilmesini mümkün kılacaktır, yani bu bilgilerin sahte delil üretme ve benzeri suçlamalarla karşı karşıya olan memurlar tarafından verilip verilmediğini ortaya çıkaracaktır. 

İslamcı faşist Büyük Birlik Partisi’nin gençlik kolları olan Alperen Ocakları ve üyelerinin hedefleri ve emelleri konusundaki soru önemini korumaya devam etmektedir çünkü iddianamede 17 Şubat 2006 tarihinde gece saatlerinde TİKKO tarafından Erzincan ili Alperen Ocakları’nın mekanına bombalı bir saldırıda bulunulduğu yazmaktadır.

II.

Aşağıda, yukarıda bahsi geçen delil hedefleri için önemli olgularla ilgili olarak;

– emniyet makamlarında çalışmış olan 26 memura karşı hazırlanmış olan ve diğer suçların yanı sıra Hrant Dink’i ihmali davranışla öldürme, görevi kötüye kullanma ve sahte delil üretme suçlamalarının da yer aldığı 2015 tarihli iddianamenin belli bölümlerinin okunması;

– Dink ailesinin müdahil avukatlarından biri olan Avukat […] dinlenmesi;

– Almanya Ankara Büyükelçiliği’nde 2006 ile 2015 yılları arasında görevli olan Federal Kriminal Dairesi bağlantı memurunun dinlenmesi yoluyla delillerin toplanması talep edilmektedir. 

1.Talep: 

Dilekçeye ek olarak sunulan ve İstanbul Başsavcılığı’nın Türkçe olarak hazırladığı 4 Aralık 2015 tarihli iddianamenin tercüme ettirilmesi ve bu iddianamede şunların yazdığının ispatı olarak okunması talep edilmektedir:

[Sayfa 1] “T.C. Cumhuriyet Başsavcılığı

Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu” […]

İddianame

İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi

Davacı: Kamu Hukuku 

Maktul: Hrant Dink […]

Şüpheli: 1-RAMAZAN AKYÜREK, […],

[Sayfa 2] 

Suç : Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Tasarlayarak Öldürme, Kamu Görevlisinin Resmi Belgede Sahteciliği, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 2-ALİ FUAT YILMAZER, […],

Suç : Silahlı Terör Örgütü̈ Kurma veya Yönetme, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: COŞKUN ÇAKAR, […],

Suç: Silahlı Terör Örgütü̈ Kurma veya Yönetme, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme […],

Şüpheli: 4-ENGİN DİNÇ […],

Suç: İhmali Davranışla Kasten Adam Öldürme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 5-YUNUS YAZAR, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütü̈ Kurma veya Yönetme, Tasarlayarak Öldürme, Kamu Görevlisinin Resmi Belgede Sahteciliği, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 6-YILMAZ ANGIN,

[Sayfa 3] 

Suç : Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Görevi Kötüye Kullanmak, […],

Şüpheli: 7-TAMER BÜLENT DEMİREL, […], 

Suç : Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 8-OSMAN GÜLBEL, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Görevi Kötüye Kullanmak, […],

Şüpheli: 9-ALİ POYRAZ, […], 

Suç : Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 10-HAMDİ EGBATAN, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Görevi Kötüye Kullanmak, […],

[Sayfa 4]

Şüpheli: 14-MUHiTTiN ZENİT, […],

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 15-MEHMET AYHAN, […], 
[Sayfa 5]

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],


Şüpheli: 16-MEHMET UCAR, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, İhmali Davranışla Kasten Adam Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 17-ERCAN DEMİR, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 18-ÖZKAN MUMCU, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma,, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 19-FARUK SARI, […],

[Sayfa 6] 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanma […],

Şüpheli: 20-REŞAT ALTAY, […], 

Suç: İhmali Davranışla Kasten Adam Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 21-HASAN DURMUŞOGLU, […], 

Suç: Görevi Kötüye Kullanmak, İhmali Davranışla Kasten Adam Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme […],

Şüpheli: 22-CELALITTiN CERRAH, […],

Suç: Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 23-SABRi UZUN, […], 

Suç: Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 24-AHMET İLHAN GÜLER, […], 

Suç: İhmali Davranışla Kasten Adam Öldürme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

[Sayfa 7] 
Şüpheli: 25-ONUR KARAKAYA, […], 

Suç: Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Tasarlayarak Öldürme, Resmi Belgeyi Bozma, Yok Etme veya Gizleme, Görevi Kötüye Kullanmak […],

Şüpheli: 26- ŞÜKRÜ YILDIZ, […], 

Suç: Örgüte Bilerek İsteyerek Yardım Etme, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Görevi Kötüye Kullanma, Yargı Görevini Yapanı Etkileme […].

ayrıca soruşturmanın önemli sonuçlarının sıralandığı bölümde aşağıdakiler de yer almaktadır: 

[Sayfa 7] Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’im 19.01.2007 tarihinde Şişli ilçesinde Agos gazetesi önünde ateşli silahla öldürülmesi nedeniyle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2007/115 sayılı soruşturma sonucunda suç failleri hakkında kamu davası açılmıştır.


[Sayfa 8]

Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesi olayında bir kısım kamu görevlilerinin Hrant Dink’in öldürüleceğinden ve suç faillerinden önceden haberdar oldukları, görev, yetki ve konumları gereği cinayeti önleme yükümlülüğü bulunan kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirmedikleri, şüphelilerin Hrant DİNK cinayetini işleyen örgütün yönetici veya üyesi olmamakla beraber, Hrant Dink cinayetinin işleneceği bilgisine sahip oldukları ve görevleri gereği (kanundan kaynaklanan yükümlülük) cinayeti işleyecek örgüte operasyon yapmayarak ve ölen Hrant Dink’e şahsi ve fiziki ve mekânsal koruma sağlamadıkları […]elde edilen deliller ve alınan ifadeler şunlardır: [bu bölümün devamında alıntısı yapılmayan deliller sıralanmaktadır.]“;

devamında ise şunlar söylenmektedir:

[Sayfa 52 ve devamı] İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerince yazıda belirtilen Yasin HAYAL’e ait telefon numarası üzerinden teknik araştırma yapılarak Osman HAYAL’in kullandığı telefon numarasına ulaşıldığı, bilirkişi raporuyla daha sonra tespit edilmesine rağmen; şüpheli Ramazan AKYÜREK tarafından müfettişlere gönderilen 06.03.2008 tarihli yazı ile “Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün 17.02.2006 tarihli yazısında belirtilen Yasin HAYAL’in kullandığı 0538 719 31 81 No.lu telefon hattında 12.02.2006 tarihi ile cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihleri arasında İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından herhangi bir teknik çalışma yapılmadığı ekteki log kayıtlarından anlaşılmaktadır” bilgisini vererek muhteviyatı itibarıyla sahte resmi belge düzenlemiş…”,

devamında ayrıca şunlar yazmaktadır [Sayfa 61]:

Şükrü YILDIZ tarafından düzenlenen 11.03.2008 tarihli raporun 22.02.2008 tarihli raporla uyumlu olmadığı, tam tersi gerçek dışı tespitlerde bulunduğu, ön inceleme raporunda, bilirkişilere İstihbarat Daire Başkanlığından getirdiği bilirkişilerin raporlarında kullanmayı reddettikleri belge ve bilgileri kullanarak, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerince Hrant Dink cinayetinden sonra 17.02.2008 tarih ve 027248 sayılı yazıda belirtilen telefon numarası sorgusunun yapıldığı, Osman HAYAL’e ait adres tahkikatının ise Hrant Dink cinayetinden sonra sahte resmi belgeler hazırlanarak cinayet öncesi yapılmış gibi gösterildiği açığa çıkmıştır.”

bunun devamında ayrıca şunlar yazmaktadır: 

[sayfa 68]: 

Hrant Dink cinayetinden sonra yargılama yapan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hakim Erkan ÇANAK’ın telefon hattı adına kayıtlı olmasına rağmen terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla sahte Selman BÜYÜKBURÇ ismi ile hazırlanmış sahte resmi belgeler kullanılıp dinlenmesi ile yargılamanın kontrol altında tutulması hedeflenmiştir.”

ve sonunda şunlara yer verilmiştir:

[sayfa 77] 

Şüpheli Ramazan AKYÜREK, yöneticiliğini yaptığı Silahlı Terör örgütünün faaliyeti kapsamında amaç suçun gerçekleşmesi için İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerince 027248 sayı ve 17.02.2006 tarihli yazı gereğince Yasin HAYAL’in telefon numarası üzerinden istihbarat programları kullanılarak analiz çalışmaları yapıldığı halde, İstihbarat Daire Başkanlığı log kayıtlarında böyle bir araştırmanın yapıldığına dönük bir tespit yoktur şeklindeki içeriği itibariyle sahte resmi belgeyi idari soruşturma yürüten mülkiye müfettişlerine göndererek ve Hrant DİNK cinayeti yargılaması yapan mahkeme başkanı hakim Erkan ÇANAK’ı sahte isim ve terör örgütü üyesi olduğu gerekçesi ile Polis Vazife ve Salahiyetler Kanunu’nun ek 7 maddesi gereğince telefonunun dinlenmesini sağlamak ve yargılamayı kontrol altında tutmak amacıyla içeriği itibariyle sahte belgeler düzenlemiş ya da düzenlettirmiştir.

Gerekçeler

Görülen birçok ceza davasında Hrant Dink’i Agos’un bulunduğu binanın önünde kelimenin tam anlamıyla güvenlik güçlerinin gözleri önünde öldüren doğrudan fail Ogün Samast ve Yasin Hayal ile Erhan Tuncel gibi onu bu suça azmettirenler ve ona yardım edenlerin mahkum edilmelerinin ardından müdahil avukatlar, yıllarca verdikleri mücadele sonucu polis ve jandarma mensubu olan ve toplanan tüm bilgilere göre Hrant Dink’in öldürülmesine dair planlardan haberdar oldukları halde buna müdahale etmeyen memurlara karşı bir ceza davası açılmasını sağlamışlardır. Bu memurların birçoğu hakkında ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin memurlar hakkında soruşturma yürütülmemesi dolayısıyla AİHS’in 2’inci maddesi uyarınca etkin bir soruşturmanın gerçekleşmediğini tespit etmesi üzerine soruşturma açılmıştır (Dink c. Turquie, AİHM 14.09.2010 tarihli- 2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09, 7124/09).

AİHM’in bu kararı sayesinde olaya karışmış olan memurlar hakkında kapsamlı bir cezai soruşturmanın önü açılabildi. Bu soruşturmalar 4 Aralık 2015 tarihli iddianame ile sonuçlandı ve haklarında soruşturma açılan 26 memurun büyük bir çoğunluğu Trabzon, Ankara ve İstanbul istihbarat şube müdürlüklerinde çalışan polis memurlarıydı. Sanıkların birçoğu o dönem ve daha sonrasında yönetici pozisyonlarda bulunmuşlardı. Örnek olarak: 
– O dönemde İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrrah
– O dönemde İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güner

-Eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay

-Eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı

– Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı „C“ Şubesi Müdürü (azınlıklara yönelik suçlar ve sağ gruplar) Ali Fuat Yılmazer ve

– Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın eski daire başkanlarından Sabri Uzun, Ramazan Akyürek ve Engin Dinç 

Bu memurların bir kısmı ihmali davranışla adam öldürmekle (TCK m. 83) suçlanmaktadırlar çünkü bunların Hrant Dink’i öldürme planlarından haberdar oldukları ancak onu korumak için hiçbir girişimde bulunmadıkları belgelerle sabittir. Ayrıca bu memurlara sahtecilik, resmi belgeleri bozma, gizleme veya gerçek dışı belge üretme suçları isnat edilmektedir. Yukarıda bu suçlamalara dair en önemli soruşturma sonuçlarından yapılan alıntılar, iddianamede olayın gelişimine dair yazılanların örnek mahiyetindeki küçük bir bölümüdür.

26 sanığa karşı açılan dava hala devam etmektedir, birinci derece mahkemesinin kararını ne zaman vereceği ise henüz bilinmemektedir. 

Ancak bu iddianame de Türk yargısının siyasallaşmasının bir ürünüdür. Bundan dolayıdır ki bu iddianamenin delil olarak değeri, onun aracılığıyla Türkiye’de hangi memura ceza hukuku uyarınca hangi suçlamaların yapıldığını kanıtlamasıdır; ancak iddianamedeki suçlamaların doğru olup olmadığına dair bir sonuç çıkarılamaz. Bu konuya dair Avukat […] müdahil avukat olarak bilgi verebilir. 

III.

Bu nedenlerden dolayı ayrıca

Avukat […] tanık bilirkişi olarak çağrılması talep edilmektedir.

Tanık bilirkişi mahkemede şunları beyan edecektir: 

– Hrant Dink öldürülmeden yıllar önce tüm emniyet makamlarının (polis teşkilatı, jandarma ve Milli İstihbarat Teşkilatı) sessiz kaldığı ve basın aracılığıyla kısmen tertiplenen ve alevlendirilen kışkırtmaların yaşandığını ve Hrant Dink’in öldürülmesine giden süreçte ona karşı soruşturma ve kovuşturmaların açıldığını; 

– ona karşı mahkemede 2002 yılında „Ben Türk değilim, ben Türkiyeli ve Ermeniyim“ dediği için ilk kez ceza davası açıldığını;

– 19 Ocak 2007 tarihinde Agos’un önünde Hrant Dink’i öldüren ve mahkemenin kesinleşmiş kararıyla mahkum olan Ogün Samast’ın Trabzon Alperen Ocakları’nın bir mensubu olduğunu;

– cinayeti planlayan ve tetikçi olarak Samast’ı görevlendiren ve cinayet silahını ona veren Yasin Hayal’in ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün muhbiri olan ve Hayal’i etkileyen ve onu cinayetin planlanması konusunda yönlendiren Erhan Tuncel’in de Trabzon Alperen Ocakları mensupları olduklarını; 

– üç failin de İslamcı faşist dünya görüşüne sahip olduklarını, bu görüşün en önemli unsurunun Ermenilere karşı nefret beslemek olduğunu ve bunun Alperen Ocakları’nın temel ideolojik bakış açısıyla birebir örtüştüğünü;

– tanığın müdahil avukat olarak dosyayı iyi bilmesine dayanarak, 4 Aralık 2015 tarihli ihmali davranışla adam öldürme isnadının suç tipine uygunluk taşıdığı çünkü emniyet makamlarının çok sayıdaki muhbir ve teknik takip tedbirleri aracılığıyla cinayet planları konusunda kapsamlı bilgiye sahip oldukları görüşünde olduğunu;

– cinayetin doğrudan faillerinin yargılanmaları ve mahkum edilmelerinden bir süre sonra güvenlik güçlerinin cinayet planlarından haberdar oldukları halde bunu engellememekle kalmayıp fail Ogün Samast’ı İstanbul’a kadar takip ettikleri ve cinayeti bizzat izlediklerini; bu durumun cinayet mahallinde bulunan baz istasyonunun yerinin o dönem değiştirildiği bilgisiyle açığa çıktığını, baz istasyonundan alınan telefon kayıt sinyallerinin değerlendirilmemesinin hedeflendiğini, cinayet günü güvenlik güçlerinin telefon sinyallerinin burada kayıtlı bulunduğunu ve aynı zamanda kayıp olduğu iddia edilen olay yeri video görüntüsünün ortaya çıktığını, bu video üzerinde bir kısım şahsın cinayeti mahallini izledikleri ve bu kişilerin yapılan teşhis sonucu İstanbul ve Trabzon istihbarat şube müdürlüklerinden polisler olduklarını;

-tanığın kapsamlı bir şekilde dosyaya hakim olmasına dayanarak 4 Aralık 2015 tarihli iddianamede yapılan ve geniş anlamda, sahte delil üretilmesi ve görevin kötüye kullanılmasıyla ilgili suçlamaların isabetli suçlamalar olduğunu ve müdahil avukatların yıllardır yürütülen soruşturmalar esnasında bulundukları şikayetler ve verdikleri beyanların da bu yönde olduğunu;

– memurlara yapılan belgede sahtecilik, bozma, gizleme veya gerçek dışı belge üretme suçlamalarının hemen hemen tümünün aileyi temsil eden müdahil avukatların yaptığı titiz çalışmalar ve cinayetten sonra açılan ceza davalarının yanı sıra çeşitli iç idari soruşturmalar sonucu ortaya çıkarıldığını, örneğin Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün dosyalarında Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderilen belgelere dair tutanaklar bulunduğu halde bu belgelerin Emniyet Genel Müdürlüğü’nün dosyalarında kayıp olduğu veya müdahil avukatlardan birinin, her iki davada da avukatlık yaptığı ve davaları tanıdığı için Yasin Hayal’in gözetlendiğine dair belgelerin gerçek dışı bir şekilde düzenlendiğini ve Yasin Hayal’i takip ettiği iddia edilen polis ekibinin aslında başka bir ceza davasında aynı gün ve aynı saatte bir gözetleme ile görevlendirildiğini ortaya çıkardığını;

– „normal“ davalarda yani daha az tanınan ceza davalarında ve sanıkların veya müdahillerin ekonomik kaynaklarının kısıtlı olduğu davalarda belgede sahtecilik, bozma, gizleme veya gerçek dışı belge üretme konularının ispatlanmasının, siyasi davalarda bu türden şüphelerin sık sık gündemde olmasına rağmen neredeyse hiç mümkün olmadığını; 

– Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa polis memurlarının ihmali davranışla adam öldürme suçlamasıyla politik bir cinayetten yargılandıklarını, ancak bu durumun Türk devletinin karakteristik özelliklerinde temelden bir dönüşüm gerçekleştiğinin göstergesi olmadığı, bunun var olan çok büyük bir uluslararası baskı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı, müdahil avukatların olağanüstü titiz çalışmaları ve iddianamedeki suçlamalar doğru olmakla birlikte bu suçlamaların 2015 yılında Erdoğan rejiminin siyasi çıkarlarına denk düşmesi sayesinde, yani sözde ve muhtemel Gülencilerin emniyet makamlarından uzaklaştırılmasına hizmet etmesi sayesinde mümkün olduğunu beyan edecektir. 

Gerekçeler

[…]

IV.

Son olarak;

Almanya Ankara Büyükelçiliği’nde görevli olan Federal Kriminal Dairesi’nin bağlantı memuru Thorsten Knafla’nın dinlenmesi ve Federal Kriminal Dairesi’nin bildireceği ve önceden yani 2006 yılından itibaren görevli olan bağlantı memurunun/memurlarının celp edilerek dinlenmeleri talep edilmektedir. 

Bu tanıklar şunları beyan edeceklerdir;

– bu tanıklar 2006 ile 2015 yılları arasında polis teşkilatları arasında gerçekleşen bilgi alışverişi çerçevesinde diğer kişilerin yanı sıra Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı’nda çalışan memurlarla görüştüklerini ve bu memurlardan yürütülen bu davayla ilgili olarak soruşturma davasında somut bilgiler aldıkları ve/veya verdiklerini;

– Federal Kriminal Dairesi delegasyonu ile Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü delegasyonu arasında 2006 ile 2015 yılları arasında Almanya veya Türkiye’de yapılan konsültasyonlarda EGM İstihbarat Dairesi Başkanlığı ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne bağlı memurların da hazır bulunduklarını ve bu memurların Federal Kriminal Dairesi memurlarına, yürütülen bu davanın soruşturma davasında (örgüte dair yürütülen soruşturma davası ve kişilere karşı yürütülen soruşturma davaları) somut bilgiler verdiklerini ve onlardan bilgi aldıklarını;

– tanık, meslektaşları ve Federal Kriminal Dairesi delegasyonun 2006 ile 2015 yılları arasında görüştüğü polis istihbarat teşkilatı memurları arasında Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na bağlı eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Ramazan Akyürek ve Engin Dinç’in olduğunu, yine eski Daire Başkanı Yardımcı Coşkun Çakar, eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in de bu kişiler arasında olduklarını ve bu memurlarla bu davayla ilgili yürütülen soruşturma davasında bilgi alış verişinde bulunulduğunu; 

– tanıkların; istihbarat daire başkanları ve şube müdürlerinin, polis teşkilatları arasında yapılan bilgi alışverişi çerçevesinde kendi birimlerinden Federal Kriminal Dairesi’nin bağlantı memuruna veya Dışişleri Bakanlığı’na hangi bilgilerin verilip verilmeyeceği ve adli yardımlaşma talebi çerçevesinde hangi soruların cevaplandırılacağı ve bunların ne şekilde yapılacağı konusunda müdahalede bulunduklarını beyan edeceklerdir. 

Gerekçeler

Bugüne kadar polis teşkilatları arasındaki bilgi alışverişine dair yapılan beyanlar ve dilekçelere atıfta bulunulmuştur. Tanık EKHK Vogel 20 Mart 2017 tarihli duruşmada dinlenmesi esnasında polis teşkilatları arasındaki bilgi alışverişi çerçevesinde yürütülen bu davanın soruşturma davasında, Federal Kriminal Dairesi’nin bağlantı memuru aracılığıyla Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki bağlantı memuruna soruların iletildiği ve cevaplandığını, kendisinin her yıl Ankara veya İstanbul’da Emniyet Genel Müdürlüğü ile yapılan delegasyon görüşmelerine katıldığını söylemiştir ancak Türk tarafındaki muhataplarının somut olarak kimler olduğunu açıklamamıştır (bkz. tutanak eki 51.7). 

Ancak tanık Oran 15 Ekim 2018 tarihli duruşmada, yapılan Alman-Türk konsültasyonlarına son 10 yıl içerisinde 3-4 kez katılarak tercümanlık yaptığını ve bunların hep Almanya’da gerçekleştiğini açıklamıştır. Son katıldığı Alman-Türk konsültasyonunun Petersberg’de yapıldığını ve bunun Soma’daki maden kazasının gerçekleştiği döneme denk geldiğini, kazanın resimlerini televizyonda izlediğini söylemiştir.

Maden kazası 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelmiştir; bu genel olarak bilinen bir tarihtir. Ancak tanık diğer konsültasyonların yapıldığı tarihleri tam olarak bilmediğini ancak bunların daima Petersberg’de, Bad Neuenahr-Ahrweiler’de veya Meckenheim’de yapıldıklarını ifade etmiştir. Bu görüşmelere Alman tarafından EHKH Vogel ve KOK Klose’nin katıldığını ve Türk tarafından diğer kişilerin yanı sıra polis istihbarat teşkilatından 7-8 memurun katıldığını, ancak bunların Ankara’dan mı İstanbul’dan geldiklerini hatırlamadığını beyan etmiştir. Tanığın anlattıklarına göre en azından onun katıldığı son toplantıda burada sanık konumunda olan kişiler hakkında da görüşmeler gerçekleşmiş. Sanıkların fotoğrafları da gösterilmiş ve bunların bir kısmı ismen de belirtilmiş. Kendisi Sinan Aydın ve Banu Büyükavcı’ya dair fotoğrafları ve uzaktan çekilmiş grup fotoğraflarını hatırlamaktaymış ancak bu grup fotoğraflarında kimlerin yer aldığını hatırlamamaktaymış. Fotoğraflar projeksiyonla duvara yansıtılmış ve kopya olarak da mevcutlarmış. Ancak bu fotoğrafları hangi tarafın yani Türk tarafı mı Alman tarafının mı sunduğunu hatırlamamaktaymış. Belge alış verişinde de bulunulmuş ancak bunların ne tür belgeler olduğunu açıklaması yasakmış. 

Tanık Oran’ın verdiği bu bilgiler ve 2014 yılında parlamentoda yapılan önergeye verilen cevaptan (BT-Drucksache 17/14376) ki bu cevaptan 2006 ile 2013 yılları arasında Federal Kriminal Dairesi’nden delegasyonların Türkiye’ye gittiği ve Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü ve diğer Türk emniyet müdürlüklerinden delegasyonların Almanya’ya geldiği ve bu görüşmelere sık sık polis istihbarat teşkilatından memurların muhatap kişiler sıfatıyla katıldığı (önergeye verilen cevapta Almanca „PND“ kısaltması kullanılmıştır) kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Verilen cevaptan aynı zamanda İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile de düzenli bir bilgi alışverişinde bulunulduğu ve görüşme konularının hem Ankara’da hem de İstanbul’da her daim terörle mücadele yani devlet güvenlik davaları olduğu da anlaşılmaktadır.

V.

Toplanması talep edilen delillerin tamamı ve bilirkişi Prof. Dr. Neumann’ın beyanları, Ceza Dairesi’ne polis teşkilatları arasında yapılan bilgi alışverişi ve adli yardımlaşma kapsamında Türk tarafından sunulan delillerin sahte veya bilinçli bir şekilde gerçek dışı olmaları riskinin fiilen var olduğunu gösterecektir. Ceza Dairesi bu durumda, delil değerlendirme yasağına dair AİHM içtihadı uyarınca ifadelerin işkence sonucu alınmış olabileceği fiili tehlikesi karşısında, bu delillerin değerlendirilmesinden sakınacaktır çünkü bu delillerin sahte üretildiği ve bilinçli bir şekilde gerçek dışı olarak hazırlandığına dair somut tehlikeyi görmüş olacaktır. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 25 Eylül 2012 tarihinde El Haski/ Belçika (Dosya No. 6 49/08) olayında yurtdışında sorguda işkence veya kötü muamele görmeye dair „fiili bir riskin“ varlığının, bu türden bir sorgulama çerçevesinde elde edilen bilgilere dair delil değerlendirme yasağının varlığını kabul etmeye yeterli olduğu kararını vermiştir. 

AİHM bir ifadenin işkence sonucu alındığının ispatlanmasının, özellikle de bu yurtdışında meydana gelmişse, sanıklar bakımından genelde mümkün olmaması durumunu dikkate alarak karar vermektedir. Adil yargılanma hakkının güvence altına alınması için bu durumun telafisi, bu konuyla ilgili iddia yükümlülüğü ve ispat yükümlülüğünün uygun bir şekilde uyarlanmasıyla gerçekleştirmektedir. İşkence, gerçek dışı delil üretme türleri içerisinde insan onuruna en aykırı olan türdür. 

AİHM içtihatlarının esasları ki bunlar delil manipülasyonunun en ağır türleri için geçerlidirler, devlet tarafından yapılan diğer delil manipülasyonlarına da uygulanabilir çünkü delillerin manipüle edildiğinin ispatlanması işkencenin söz konusu olduğu durumlarda olduğu gibi burada da zordur ve adil bir karar ancak (devlet tarafından) manipüle edilmemiş olan delillere dayanabilir.

Savunmanın, delillerin kaynağı olan ülkede belgede sahtecilik olayının münferit olarak meydana gelmediğini hatta bunun belli davalarda olağan olduğunu ortaya koyması yeterlidir. 

Mahkeme bu olaylar açıklanırken ikamesini yaptığı delillerin, manipüle edilmiş delillere tabii olmadığına dair kanaat getirmelidir. Mahkeme bu delillerin Federal Kriminal Dairesi ve Federal Savcı tarafından sunulduğu argümanına başvuramaz. Tanık EKHK Vogel, Türkiye’de işkence yapılıyor olması konusunda nasıl bir tutum aldıkları sorusuna Federal Kriminal Dairesi’nin Türkiye kaynaklı delil veya bilgiler konusunda genel bir tutumunun olmadığı cevabını vermiştir. 

Federal Hükümet de 2015 yılında verilen önergeye yönelik cevabında çelişkili bir şekilde de olsa bunu doğrulamıştır (BT-Drucksache 18/6474). „Federal Hükümet Türk makamları tarafından verilen bilgilerin güvenirliğinden şüphe duymak için bir neden görmemektedir. Son değerlendirmeyi bu davayı gören mahkeme verecektir. Türkiye’de yargının ve yürütmenin bir kısmına karşı yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar Federal Hükümetin bilgisi dahilindedir.“ 

Türk emniyet makamlarının, polis teşkilatları arasında gerçekleşen bilgi alışverişi ve adli yardımlaşma yoluyla verilen bilgilerin manipülasyonundan esasen çıkarı bulunmaktadır. Bu durum kendini Türkiye’de TKP/ML’nin sözde veya gerçek üye veya taraftarı olan kişilere karşı uygulanan işkence, kötü muamele, hukuka aykırı gözaltı ve tutuklamalar ve yargısız infazlar gibi baskılar şeklinde göstermektedir. Bu olgular bilirkişi Prof. Dr. Neumann’ın açıklamalarında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında da görülmektedir. Bu türden hukuk ihlallerinin siyasi baskı olarak tanımlanmasının gerekliliği bu davadaki birçok sanığın yaşadıkları baskılardan dolayı Almanya’da iltica hakkı almış olmalarından anlaşılmaktadır.

Avukat Kuhn Avukat von der Behrens