Reddedildi, reddedildi, reddedildi – ve: Davaya 14.11.2016 tarihinden itibaren Stadelheim Cezaevinin yüksek güvenlikli bölülümde devam edilmesine karar verildi

20. celsenin başlangıcında, kötü tercüme performansı nedeniyle savunma tarafından birçok kez eleştirilmiş olan bir mahkeme tercümanının daha kendi arzusuyla görevinden ayrıldığı açıklandı.

Sonra savunma, mahkeme başkanının son duruşmanın ardından savunma avukatlarına gönderdiği ve davaya 14 Kasım 2016 tarihinden itibaren Stadelheim Cezaevinin yüksek güvenlikli bölümündeki bir mahkeme salonunda devam edileceğini bildiren tebliğini gündeme getirdi. Mahkeme başkanı, kararında ayrıca yeni salonda savunmanın ve tercümanlarının kullanımı için internet bulunmadığını ve savunma açısından çok sayıda diğer kısıtlamanın da sözkonusu olduğunu belirtiyordu.

Yaklaşan kısıtlamaları gözler önüne sermek istercesine, bir ziyaretçi güvenlik güçleri tarafından izleyici bölümünden çıkarıldı. Sonradan bu ziyaretçinin gazeteci olarak mahkeme salonunun fotoğrafını çektiği anlaşıldı. Savunmanın müdahalesi üzerine, tekrar duruşmaya katılmasına izin verildi.

Sonra mahkeme başkanı, savunmanın son celselerde kanıtların belirlenmesiyle ilgili taleplerinin ve savunma yazışmalarının Türkiye’ye gönderilmesi nedeniyle davanın talik edilmesi talebinin reddedildiği bir dizi kararı okudu.

Ardından savunma tekrar, dava dosyasında TKP/ML ve bağlantılı olduğu iddia edilen örgüt ve dergilerle ilgili tüm önemli belgelerin yalnızca kopyalarının bulunması, dolayısıyla hakiki olup olmadıklarının denetlenememesi sorununu dile getirdi. Federal Savcılık, mahkemeye iletilen dosyanın elbette bir “orijinal dosya” olduğunu, ancak yalnızca kopyalardan meydana geldiğini doğruladı. Fakat Ceza Kanunun 129. maddesinin b bendi uyarınca bu durumun tüm davalarda böyle olduğunu belirtti.

Savunmanın, mahkeme başkanının 14.11.2016 tarihinden itibaren davanın Stadelheim Cezaevinin yüksek güvenlikli bölümünde görülmesi kararının gözden geçirilmesi talebinde bulunma olanağı olmadı. Mahkeme başkanının, davanın talik edilmesi talebinin reddedilmesi kararından sonra savunmanın görüş alışverişinde bulunmaya ihtiyaç duyduğu ve kendisinin şimdi buna izin vereceği, dolayısıyla artık zaman kalmadığı şeklindeki alaycı argümanı, bu talebin bir sonraki duruşmada, yani mahkemenin cezaevindeki salona alınmasından sadece bir hafta önce dikkate alınmasının pek anlamının olmayacağı itirazına verdiği yanıtla daha da pekişti: “Her an değişikliğe gidebilirim.”

Bu sözler, davanın daha kasım ayından cezaevine taşınmasının nedeninin organizasyonla değil, yalnızca sanıkların ve savunma avukatlarının disipline edilmesiyle ilgili olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Gelecek yıla kadar, NSU davasının duruşmalarıyla, savunmanın çalışma koşullarının kötüleştirecek bir taşınmayı zorunlu hale getirecek bir kesişme olmayacak. Savunmanın engellenmesi ve sanıkların kamuoyunda güvenli bir biçimde yargılanmaları ancak yüksek güvenlikli cezaevinde mümkün olan tehlikeli “teröristler” olarak damgalanması. Başhakimin davanın taşınması için öne sürdüğü gerekçelerin hepsi de, NSU üyeleri ve destekçileri için geçerli olurdu, ancak yargılanan Türkiyeli komünistler için geçerli değil. Duruşmaların cezaevine nakli, mahkeme başkanının Erdoğan rejiminin karşıtlarına yönelik baskıların gayrimeşruluğunun giderek ortaya çıkmasına verdiği tepki olarak görülebilir. Türkiyeli muhaliflerin Almanya’da neden Erdoğan’ın çıkarları uyarınca kovuşturmaya uğradığı ve hapsedildiğini kamuoyuna gösterebilmek için, duruşmaların yüksek güvenlikli cezaevine nakli aracılığıyla dahi olsa, sanıkların ne kadar “tehlikeli” olduğunu kanıtlamak gerekiyor.

Davaya 7.11.2016 tarihinden itibaren devam edileceğinden, mahkeme sonbahar tatiline girdi.