Bugünkü celsede mahkemeyi Müslüm Elma’yı serbest bırakmaya davet eden açık mektubun ( https://www.tkpml-prozess-129b.de/tr/26-11-2019-acik-mektup-%E2%80%A8muesluem-elma-ve-dokuz-kisi-hakkinda-yueruetuelen-ceza-davasi/ ) imzacılarından dördü hazır bulundu: H. Hayri Aslan, Recep Maraşlı, Kazım Akkuş ve Haydar Yücel. Savunma, hem sanık Müslüm Elma’nın şahsı, hem de 1980 Darbesinin ardından Diyarbakır Askeri Cezaevinde tüm tutukluların -dolayısıyla Müslüm Elma’nın da- gördüğü sistematik ve planlı işkence hakkında açıklamalar yapabilecekleri için tanık olarak dinlenmelerini talep etti. 

Avukat Stephan Kuhn Diyarbakır Askeri Cezaevini aşağıdaki biçimde karakterize etti:

“Diyarbakır Askeri Cezaevinde uygulanan işkence -mahkemenin (savunmanın daha önceki bir kanıt başvurusuna dair kararında) belirttiğinin aksine- bir “taşkınlık” değil, gerçek ya da sözde üyelerinin, sempatizanlarının ve düşüncelerini paylaşanların fiziksel ve psikolojik yıkıma uğratılması ve onları destekleyen toplumun sindirilmesi yoluyla Kürt hareketininin ve sol hareketin ezilmesi için MGK tarafından yürürlüğe sokulan sistematik bir stratejiydi.”

Mahkemenin talebi reddederkenki argümanı, özetle, Müslüm Elma’nın işkence gördüğü gerçeğini zaten dikkate alacağı, ayrıntıların bir öneminin olmadığı şeklindeydi. Bu tutum, mahkemenin Türkiye’deki koşullara derinlemesine vakıf olmayı reddedişini gözler önüne seriyor. Tanıklar mahkemeye, Diyarbakır Cezaevindeki işkencenin gerçekten ne anlama geldiğini ve orada Müslüm Elma’nın başına gelenlerin gerçekliğinin “işkence gördü” gibi soyut bir tespitle asla tam anlamıyla kavranamayacağını aktarabilirlerdi.

Bugün ayrıca mahkemenin davayı çabucak sonuca ulaştırmak ve bilirkişi Dr. Özgür Savaşçı’nın dinlenmesine son vermek için hangi araçlara başvurmaya hazır olduğu da açığa çıktı. Dr. Özgür Savaşçı mahkeme tarafından, kararını dayandıracağı çevirilerin doğruluğunu denetlemekle görevlendirilmişti.

Savunma başından itibaren, Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi çalışan, ancak daha önce davada mahkeme çevirmeni olarak görev almış olan bilirkişinin mesleki uygunsuzluğuna işaret etmişti. Sözkonusu uygunsuzluk, bilirkişinin dinlenmesi sırasında bir kez daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Mahkeme, savunmanın bilirkişiyi azletme taleplerini tekrar tekrar reddetti.

Bilirkişi sonuna dek, polis çevirmenlerinin sanıkların gizlice kaydedilmiş -ve Federal Savcılığın büyük önem verdiği- konuşmalarının denetlediği çevirilerinde anlam değişikliğine yol açan hiçbir hata olmadığını iddia etti. Buna karşılık savunma mahkemeye, söylenen sözün anlamını -çoğunlukla taraflıca iddia makamı lehine- değiştiren bu türden hatalara sayısız örnek gösterdi. Genelde bu örneklere cevaben söyleyecek bir sözü olmadığından, bilirkişi hataların önemsiz olduğunu söylemekle yetiniyordu.

Bilirkişi mesleki açıdan saldırıya bu kadar açık olduğundan, ifadesi 25 celse sürdü, ta ki mahkeme başkanı onu panik halinde azlederek davanın bu aşamasına son verene kadar. Birden çok savunma avukatı daha sorularının olduğunu, ancak o soruları bugün değil, Dr. Savaşçı’nın çağrıldığı bir sonraki celsede sorabileceklerini belirtmişti. Ayrıca mahkeme başkanının bir savunma avukatının sorularını reddetmesinin ve sözkonusu avukatın bu karara itiraz etmesinin ardından, mahkemenin bu konuda bir karar vermesi de gerekiyordu.

Mahkeme avukat von der Behrens’in bilirkişiye yönelttiği son soruyu isabetsiz bir gerekçeyle reddetikten sonra, mahkeme başkanı, nefes dahi almadan ve savunmaya hukuken gerektiği üzere görüş bildirme olanağı tanımadan, bilirkişinin azledilmesine ve duruşmaya bugünlük son verilmesine hükmetti. Savunmanın söz alma çabasına mahkeme başkanı, “Söz şimdi sizde değil!” şeklinde böğürerek cevap verdi.

Mahkeme böylece, polis çevirmenlerinin savunmanın haklı olarak mesleki eleştiride bulunduğu çevirilerini savunan bilirkişide bedeli ne olursa olsun ısrarcı olacağını açıkça göstermiş oldu. Savunmanın son sorularında tekrar ortaya çıktı ki sözkonusu çeviriler ciddi ve yargılama açısından kaydadeğer hatalar içeriyor – örneğin, kimin bir saldırı için birlik gönderdiği sorusunda “onlar gönderiyor” ifadesinin “biz de gönderebiliriz”e dönüştürülmesinde olduğu gibi. Fakat bu tür hatalar ne bilirkişinin ne de mahkemenin umurunda, zira bu konunun eşelenmesi, sanıkların hızla mahkum edilmesi arzusunun önünde engel teşkil edecektir.